Kurumlarda Yeni Realite: Huzurumuz Yerinde Olsun, Sıfıra Razıyız! - Basın Açıklamaları
Basın Açıklamaları // 3 Kasım 2025 Pazartesi
Kurumlarda Yeni Realite: Huzurumuz Yerinde Olsun, Sıfıra Razıyız!

Son yıllarda kurumsal hayata dair gözlemlerim, beni ister istemez bir hüzne ve kabullenişe

sürüklüyor. Eskiden beklentimiz neydi? Çalışanların verimli olması, artı değer üretmesi, kurum

hedeflerine katkıda bulunması... Yani kısaca, +1 katkı sağlamalarıydı. Ancak bugün geldiğimiz noktada,

çıta o kadar düştü ki, beklentilerimiz neredeyse dibe vurdu.

Yeni kurumsal felsefemiz adeta şu: "Hiçbir iş yapmasın, otursun dursun ama yeter ki kurumun

huzurunu bozmasın."

Bu, kulağa ilk başta acı ve karamsar gelebilir. "Nasıl olur da bir kurum, çalışandan iş

yapmamasını bekler?" diye isyan edebilirsiniz. Ama bu, bir çaresizlik ve mantık yürütmenin sonucu.

Çünkü kurumlar, artık +1 üreten nadir kişilerin değerini bilmek bir yana, bir de negatif etki yaratan

çalışanların maliyetiyle mücadele ediyor.

Negatif etki dediğimiz nedir? Sadece iş yapmamak değil. Enerji emiciler, sürekli şikâyet edenler,

dedikodu yayanlar, kurumu içten içe kemiren huzursuzluk kaynakları... Bu kişiler, sadece kendi

üzerlerine düşen işi yapmamakla kalmıyor; aynı zamanda yanındaki verimli çalışanın da motivasyonunu

ve dikkatini dağıtıyor. Bir kişinin üretmediği işin maliyeti "sıfır" olabilir, ancak bir kişinin yarattığı

olumsuz ortamın maliyeti ise hızla eksiye dönüyor.Bir düşünün: Bir çalışan gün boyu hiçbir iş yapmasa, kayıp sadece onun maaşı ve potansiyel

verimidir. Bu, elde var sıfır. Ancak aynı kişi, sürekli gerginlik yaratıyor, ekip arkadaşlarına laf sokuyor,

toplantıları baltalıyor ve yöneticinin enerjisini tüketiyorsa, artık elimizde -1, belki -2, hatta -5'lik bir

zarar vardır.

İşte tam da bu yüzden, birçok yönetici ve kurum sahibi artık şöylesine bir iç çekişle durumu

özetliyor: "Yeter ki ortamın huzurunu bozmasın, gününü sessizce geçirsin. Sıfıra bile razıyız."

Bu, bir teslimiyettir. Bu, verimlilik arayışından vazgeçip, hayatta kalma moduna geçmektir.

Artık öncelik "iyi iş" değil, "huzurlu işyeri"dir. Çünkü huzurun olmadığı yerde bırakın iyi iş yapmayı,

kimse yerinde durmak bile istemiyor. Bu sebepten dolayı artık bu bir çöküş felsefesidir. Bu, kurumsal

intiharın eşiğidir. Verimlilik treni raydan çıkmış, istikamet artık "ayakta kalmak" denilen o ucube

durak. Eskiden başarıya odaklanan kurumlar, şimdi sadece "huzurlu (!) bir mezarlık" olmaya çalışıyor.

Bu durum, kurum kültürlerimizin ne denli yaralandığını gösteren çarpıcı bir işarettir.

Verimsizliği tolere edebiliriz, ama zehirli bir ortamın kurumun damarlarını nasıl kuruttuğunu

görmezden gelemeyiz.

Sonuç olarak, kurumsal hayatın bu yeni, acımasız ve sıfıra razı felsefesi, bize verimlilikten önce

insan ve huzur faktörünün ne kadar hayati olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Ne zaman ki kurumlar

pozitif katkıyı ödüllendirmek kadar, negatif katkıyı (huzursuzluğu) anında ve kararlılıkla ayıklamaya

başlar, işte o zaman yeniden +1'i aramaya yüzümüz olur.

O zamana kadar, maalesef, birçok kurum için en büyük hedef: Huzurumuz yerinde olsun, zarar

yazmayalım! Sıfıra da razıyız artık(!)

Ömer KACAR

Denizli Merkezefendi Eğitim Gücü Sen Temsilcisi

ONLİNE ÜYELİK Herkesin sustuğu yerde "Hak mücadelenizin gür sesi olarak BİZ varız.“ anlayışıyla kurulduk. "Mesele ve sorun varsa çözümü de var." inancıyla yola çıkmış Eğitim ve Bilim Gücü Dayanışma Sendikası -EĞİTİM GÜCÜ SEN- bu amaçla kurulmuştur.
Online Üyelik
// Diğer Basın Açıklamaları