Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe girdiğinden beri Öğretmenlik Meslek Kanunu(ÖMK) üzerine tartışmalar bitmiyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında bazı maddelerin AYM tarafından iptaline karşılık, kanunun en çok tartışılan konularından Kariyer Basamakları Sisteminin sınav esaslı biçimde devam etmesi bu tartışmaları hızlandırmıştı.
Kariyer Basamakları Sisteminin sınav esaslı sürmesi kamuoyunda çok konuşuldu. Bu konuda tartışmaların odağında; eşit işe eşit ilkesinin yok sayılarak aynı işi yapan öğretmenlerin sınava dayalı unvanlarla ayrıştırılıp, farklı maaş almaları yatıyordu. Bakanlık bünyesindeki öğretmenlerin neredeyse yarısı, kanunda uzman ve başöğretmenlik için belirlenen süreyi tamamlamadığından sınava başvuramamıştı. Sınavı çok az bir süreyle kaçıranlar aynı işi yaptığı meslektaşları ile arasında açılan maaş farkına bakarak bir sonraki yılı bekledi. Sınav devam ettiği sürece de bu döngünün süreceği açıkça görülüyor.
Sendikalar cephesinde de sahanın tepkisine benzer tartışmalar yaşandı. Eğitim sendikalarının çoğu KBS’ ye öğretmenler arasındaki çalışma barışını bozacağı, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıracağı, öğretmenin itibarının zarar göreceği için karşı çıktılar.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mahmut ÖZER, kariyer basamakları ve sınava dair itirazlara “%98 oranında başvuru var, istemeyen girmez, zorlama yok.” Şeklinde kursu tamamlayıp sınava başvuran öğretmen sayıları ve istatistikleriyle cevap verdi.
Sonuç olarak uzman öğretmenlik sınavına başvuran 432 bin 672 öğretmenimizin 422 bin 368'i, Başöğretmenlik sınavına başvuran 68 bin 67 uzman öğretmenin 66 bin 422'si sınavda başarılı olmuştu. Bakanın tarzıyla bakarsak %98’in %98’i sınavı kazanmıştı. Dolayısıyla ortada bir sorun görünmüyordu! Sınava başvurup girmeyenlerin, son anda vazgeçenlerin olduğunu da hesap edersek herkes bu sınavı kazanmıştı.
Peki; “sınav”, bir ölçme değerlendirme yöntemi olmuş oluyor mu o zaman? Yoksa ‘mış’ gibi bir sınavla mı karşı karşıyayız.
Herkes kazanıyorsa sınav olmasa da olur. Ama bundan da önemlisi özde bir ihtisas mesleği olan öğretmenliği, sözde bir sınavla unvanlara ayırmak ne kadar doğru?
Yaklaşık 500 bin öğretmenimiz sınav ücreti yatırmış, Bakanlık sınav görevlilerine ücret ödemiş, tonlarca kâğıt, mürekkep kullanılmış... Ne için? Herkesin kazanacağı sınav için... Gerek var mı, sorusunu sormamak elde değil.
Hatırlarsanız, Cumhurbaşkanlığı seçiminden iki gün önce, 12 Mayıs’ta; Bakan Prof. Dr. Mahmut ÖZER açıklama yapmıştı: “Uzman Öğretmenlik için 10 yıllık kıdem aranıyor, bunun biraz daha düşürülmesi talebi vardı. 5 yıla indirilmesi ile ilgili çalışmayı tamamladık. Kıdem yılı 20 yıl ve üzeri olan uzman olmuş öğretmenlerimizin baş öğretmen olmak için bekleme süresi olan 10 yılı kaldıracağız.”
Bakan bu değişiklik için tarih vermemişti. Zaten son zamanlarda bu açıklamada unutulmuş görünüyor. Ayrıca çalışmaların tamamlandığı söylese de bu yıl ki başvurulara yetişmedi ve konusu da bir daha açılmadı. Açıklamalarla umutlanan birçok öğretmen yine mağdur oldu.
Yeni Bakanımız Prof. Dr. Yusuf TEKİN de ''Sayın Mahmut Bey'in Uzman Öğretmenlikle ve Başöğretmenlikle ilgili söylemi bizim için bir taahhüttür. Meclis kapalı olduğu için yasalaşmadı ve önümüzde devam eden bununla ilgili bir mahkeme olduğunu için mahkemenin kararını bekliyoruz.'' Demişti. Bakanlığın bekleyişi öğretmenlerin mağduriyeti olarak devam etti. İstenilen hizmet süreleri konusunda hala bir değişiklik yapılmış değil.
Eşit işi yapan iki öğretmen arasındaki maaş farkı unvanlardan dolayı 7 Bin liraya yakınken Temmuz ayından itibaren bu fark daha da açılmış durumdadır. Okul gruplarında paylaşılan ödeme listelerinde öğretmenler, aradaki maaş farkını inceler olmuştur! Okullardaki çalışma barışı için bu durum büyük risktir.
Madem bundan vazgeçmiyorsunuz daha iyi bir önerim var.
Eğitim Gücü Sen olarak, öğretmenlerimizin daha gazla mağduriyet yaşamaması için sendikamıza ulaşan talepler doğrultusunda; Öğretmenlik Kariyer Basamaklarının hiçbir sınav ve eğitim koşuluna bağlanmadan, meslekte 3 yılını dolduran öğretmenlerimize uzman öğretmen, 7 yılını dolduran öğretmenlerimize ise başöğretmen unvanları ve özlük haklarının verilmesini MEB'den talep ettik.
Gelin bu herkesin kazandığı/kazanacağı sınavı kaldırın. Öğretmenlerimizin üzerinden bu yükü alın. Onlar sınıflarında ders versin. İstenilen hizmet sürelerini de düşürün. Unvanlar için başvurabilen öğretmen sayısı artsın. Bu işi böylece tatlıya bağlayalım.